Sayfalar

7 Ekim 2012 Pazar

Barış! Israrla isteyiniz...

Neyi paylaşamıyoruz, hiç anlayamayacağım... Şu soğukkanlı, takım elbiseli analistleri, "strateji uzmanlarını" da... Savaş diyorlar, öldürmek diyorlar... Yok yok, onun da yeni adı "etkisiz hale getirmek". "Teröristler" söz konusu olunca öyle en azından. İnsan olarak bile görmedikleri için "ölmek", "öldürmek" fiillerini kullanmıyorlar
herhalde.

Esra tetikledi şimdi yazısıyla (http://dikeynefes.blogspot.com/2012/10/bir-yasamn-baskalarnn-olmesi-sayesinde.html); aylardır yıllardır kafamda dönen, söyleyegeldiğim, belki 1-2 kez de yazageldiğim şeyleri bir kez daha dökesim geldi. Suriye'de olanlar, Türkiye'nin de içine çekilmesi (ki rastgele doğduğum bir ülkenin böyle bi'şeyin içinde olması/olmaması) çok da mühim değil. Kimin öldüğü hiç mühim değil. Birileri bok yoluna gidiyor olduktan sonra gerçekten ne fark eder ki... Tekrar tekrar "barış" demeden, "kardeşlik" demeden olmayacak çünkü. Adamlar çok güçlü, çok baskın. "Adamlar" dediğim de koca bir düzen, koca bir sistem yahu.

Yahu şurada ortalama 70-75 yıl yaşıyoruz, neyin peşindesiniz hala, neyi paylaşamıyorsunuz? Adam çıkmış, savaş çığırtkanlığı yapıyor, başbakan çıkıyor "tabii ki karşılık vermek"ten dem vuruyor, diğer hükümet ve devlet büyükleri (!) de farksız... Sokaktaki adam da öyle... Sokaktaki adam derken de, üniversite mezunu falan adamlardan bahsediyorum. Duyarlılık vs elbette ki öğretimle olan-oluşan bi'şey değil ama yine de kafalar daha iyi çalışsın, diye bekliyorsun... Nasıl bir aymazlık bu? Nasıl savaş yanlısı olunabiliyor? Bunu tüm kalbimle soruyorum, bunların cevabı bende yok. Empati yapamıyorum, anlayamıyorum. Çok boş bütün bunlar, nasıl anlayacaklar, nasıl anlatmak lazım...

TSK'nın savaş uçakları Kandil'i bombalıyormuş öte yandan. Aferin, gerçekten aferin. O "canavarlar"ı öldürelim, hepsini yok edelim, di mi?.. Lanetli yerlerde doğmuş büyümüş, lanetli dağlara çıkmış ve lanetli bir mücadelenin tarafı olmuş adamların hepsini yok edelim. Evet, en mantıklısı. Bravo! 21. yüzyılda hala bu şekilde çözmeye (!) çalışalım. Bir an için ahlaki yaklaşımı kenara bıraksak (ki asla bırakmayalım ama "mesela" diyorum ...), yine olmuyor. Çünkü öldürerek, vurarak, bombalayarak bitiremiyorsun. Gidenin yeri aynı hızla doluyor, olmuyor. E bunu "büyüklerimiz" (!) bilmiyor mu? Ben biliyorsam, onlar hayli hayli biliyordur. Yani: Çözüm isteyen yok! Sebep: Gerçekten bilmiyorum!

PKK de hala baskın yapsın, patlatsın, öldürsün. Onlara da aferin! Bu şekilde sonuç alamayacaklarını onlar da biliyorlar ama devam ediyorlar, neden? Bunu da bilmiyorum.

İnsan hayatı yahu bu... Dönüşü yok ki. Bi durun artık!!!

Bunlarla yaşamak çok ağır! Yeter artık! Edi Bese!!!

6 Ekim 2012 Cumartesi

Okuduklarımdan...

Bu aralar -son 1 ayda- okuduğum, ilham veren çok enteresan kitaplar var. Aslında ilginçtir, bu kitaplarda yazan şeyleri bir şekilde kendi kafamda evriltiyorum bir süredir; sonrasında karşıma çıkan bu kitaplar düşüncelerimi güçlendiriyor ve belli temellere oturtuyor gibi. Teknolojinin vardığı nokta, insanın zamanını nasıl geçirdiği, kurallar-kanunlar ve bunların işlememesi, paylaşmak gibi konuları içeren, daha iyiye nasıl ulaşabileceğimizi bir şekilde anlatmaya çalışan çok farklı ve aslında çok da örtüşmeyen kitaplar.

- "Göğü Delen Adam" var mesela. Elif bulmuş nereden bulmuşsa, elime tutuşturmuştu Ankara'da. Papalagi'den bahsediyor, yani göğü delen adamdan, yani Avrupalı beyazlardan... Okyanusya'da bulunan bir yerli kabilesinin liderinin, 1900'lerin başlarında yapmış olduğu Avrupa seyahati sonrası, orada görmüş olduğu "uygarlık"a olan eleştirilerini içeriyor. "Ev"e, "iş"e, "meslek" kavramına, "zaman"a olan yaklaşımımıza vs vs. Bugün itibariyle baktığımızda da, güncelliğinden herhangi bir şey kaybettiğini düşünmüyorum yazdıklarının. İnanılmaz bir yalınlıkla halkına sesleniyor, belki biraz da yakarıyor... Papalagi'ye kanmamaları için.

Dün ikinciye okudum hatta. Çok iyi, çok öneririm.

- Sonra "Mülksüzler" var, Ursula K. Le Guin'in 70'lerde yazmış olduğu bir çeşit ütopya olan klasik roman. Kuzencim Elçin almıştı doğum günümde de, anca okuyabildim. Anarres adlı gezegende Anarşist bir dünya kuran Odocuları ve onlardan birinin, günümüz dünyasına benzeyen Urras'ta yaşadıklarını anlatan bir roman. Roman olarak keyifli olmasının ötesinde, arka planda anarşist bir dünyayı -hatalarıyla ve ortaya çıkacak sıkıntılarla birlikte- başarılı bir şekilde tasavvur edebilmiş ve bana göre, nasıl bir yaşam kurmamız gerektiğini anlatan bir kitap.

- Unabomber'ın manifestosu olan "Sanayi Toplumu ve Geleceği" de ilginç, hem de çok. "Abuk sabuk" kitaplar okuduğumu gören Özcan verdi onu da. Bir kısmımız hatırlar belki, ABD'de bir adam (Unabomber) 80'lerde ve 90'larda, teknoloji merkezleri gibi yerlere bombalı mektuplar, paketler göndererek adını duyurmuş, sonrasında da yanılmıyorsam (aslında kalkıp bakabilirim ama üşeniyorum) Washington Post ve New York Times'ı tehdit ederek manifestosunu bu gazetelerde 6 punto büyüklüğünde yayınlatmış (90'ların başları). İşte bu manifestoyu kitap olarak basmışlar. Kabaca sanayi toplumunun ne büyük bir yanılgı olduğunu  ve insanın özüne hiç uymayan hayatlar yaşadığımızı anlatıyor, diye özetleyebiliriz sanki. İçinde yazan her şeyin doğru olduğunu savunmak mümkün değil ve metnin yazar(lar)ı da sürekli olarak bütün bunların tartışmaya açık konular içerdiğini söyleyegeliyorlar zaten. Ama çok ilginç ve bir çoğu çok doğru olan mesajlar içeriyor bana göre. İçinde şiddet içeren kısımları kendi adıma ayıklıyorum, ayrıca solculara da yerli/yersiz çok fazla giydirmiş sağ olsun; ama her şey bir yana, gerçekten ufuk açıcı, insanı farklı şekilde düşünmeye zorlayan bir metin. Öneririm...

Bütün bu kitaplardaki konular -sanki özellikle de sonuncusu- üzerinden ne biçim okuma-tartışma grupları yapılır aslında... Offf!!!