Sayfalar

22 Eylül 2014 Pazartesi

Armağan Ekonomisi - 5N1K

Bu yazı Yeşil Gazete'de ve EkoIQ'da da yayımlandı ((:
------------------------------------------------------------------
Uzun zamandır gerek kendi hayatımla gerekse armağan ekonomisi ve bu çerçevedeki fikir ve hislerimle ilgili gelen sorulara cevap vermekte zorlanıyorum. Eski dünyanın (çoğunluk için bugünün dünyasının) kavramlarıyla, kelimeleriyle; bambaşka fikirleri, idealleri, hayalleri anlatmak çok kolay olmuyor zira. Çok içimde hissettiğim, tüm hayatıma yaydığım şeyleri bile anlatmak çok kolay olmayabiliyor.

Armağan ekonomisinde bunu aşmanın yolu olarak, "ben bunun 5N1K'sını yazayım bari" diye düşündüm bir süre önce ve hiç düşünmeden aklıma nasıl geliyorsa yazdım. Geçtiğimiz hafta sonu düzenlemiş olduğum Armağan Ekonomisi 101-102 atölyesinde bu notların faydalı olduğunu da gözlemleyince biraz daha detaylandırarak bloga da yazmak istedim. Bu kavramı biraz daha ete kemiğe büründürebilmeniz için işe yarayacağını sanıyorum.

Her konuda olduğu gibi bu konuda da farklı yaklaşımlar var, örneğin paranın olduğu yerde armağandan söz edemeyeceğimizi düşünen arkadaşlarım var. Ben burada, benim armağan ekonomisine nasıl yaklaştığım ve benim bundan ne anladığım üzerinden gideceğim. Bunların hiçbiri kati bilgi değildir. Gerçi bence hiçbir konuda kati bilgiler yoktur ya...

Başlıyoruz...

NE?
Armağan Ekonomisi, önceden belirlenmiş bir karşılığa dayanmayan alışveriş ilişkisidir. Birisi size herhangi bir ürün, hizmet, arkadaşlık vs. sunduğunda, anlaşmayla bunun belli bir karşılığı önceden belirlenmez. Ürünü, hizmeti, belki ağlanacak omzu alan siz, bunun sonucunda hissettiğiniz şükran karşılığında o kişiye bir karşılık vermek isterseniz, kalbinizden gelen her ne ise onu iletirsiniz.

İdealde kendine yeten bir topluluk ekonomisidir. Ekonomi deyince sadece mal ve hizmeti değil, ihtiyaç duyduğumuz maddi-manevi her şeyi karşıladığımız bir sistemi kast ediyorum. Bu toplulukta herkes kendi armağanlarını özgürce paylaşır ve ihtiyaçlarının karşılanacağına da güvenir. İlişki ve hikaye ağlarıyla örülmüş, sürekli alış-veriş halinde olan toplulukta bunun gerçekleşmesi hiç de hayal değildir. Yeterince büyük (mesela 300 kişi) ve yeterince çeşitlilik arz eden kişilerden oluşan toplulukta paranın varlığına ihtiyaç yoktur. Kimisinin yiyecek yetiştirdiği, kimisinin eğitim verdiği, kimisinin çocuk bakımıyla ilgilendiği, kimisinin ise tamirat yaptığı ... toplulukta, birbirinin ihtiyacını karşılayan kişiler minnet ve sevgi duygularıyla bağlanır, birbirine -olumlu anlamda söylüyorum- borçlu kalırlar ve bu kaçınılmaz olarak sürekli ilişki halinde olmayı getirir.

Bu ideale giden yolda, yani günümüzde, paranın varlığı yadsınası bir şey değildir. Hatta alışveriş halini ve ileti(şi)mi kolaylaştıran, pratikleştiren bir araç olarak çok da faydalıdır. Paraya bir çeşit enerji olarak bakabiliriz. Üstüne yüklemiş olduğumuz kötü anlamları temizlemek tamamen bizlerin elinde. Önemli olan paranın bana nereden geldiği ve benden nereye doğru aktığıdır. Bunun dışındaki kısım zaten sorumluluk ve etki alanımın dışındadır. Sevdiğim ve "bütün"ün yararına olan iş ve uğraşlardan kazandığım parayı; beslenme, ulaşım gibi ihtiyaçlarımı gidermek için ve varsa fazla olanı, hayata bu şekilde yaklaşan, bu şekilde yaşayan insanlara aktararak kullanırsam, para çok da güzel bir şeydir.

Bunların ışığında, paranın içinde yer aldığı armağan ekonomisi ne şekilde işler?

Ürün veya hizmet aktarımı yapıldığında, ödemenin şeklini ve miktarını alıcının belirlediği bir değiş-yokuş yöntemidir. Alıcı bunu belirlerken kalbinden geçene ve cüzdanının neye elverdiğine bakar, dengede hissedeceği bir miktara karar verir. Bu öyle bir denge olmalıdır ki alışveriş sonrasında ne kendisini eksilmiş hissetmelidir ne de "az verdim, daha fazlasını hak ediyordu aslında" duygusunu... Ve dengeyi sağlamak, armağan ekonomisinin en önemli armağanıdır.

- Bundan sonraki kısımlarda, ideal olarak tanımladığım armağan ekonomisi dünyası üstünden değil; hemen bugün, paranın da içinde olduğu alışveriş ilişkilerimize bunu nasıl ve ne şekilde yansıtabileceğimiz üstünden devam edeceğim. Bunun bir başlangıç olduğunu ve bizi her geçen gün ideal olarak tanımladığım topluluk olma haline götüreceğini düşünüyorum.

Bununla birlikte yine para kullanmayıp onun yerine alınan mal ve hizmete karşılık gönülden kopan başka şeylerin armağan olarak verilmesi de söz konusudur elbette. Aşağıda para üzerinden yazmış ve tanımlamış olduğum ödeme şekillerini farklı şekillere büründürmek de mümkündür ve çok da güzel olur/oluyor. -

NASIL?
Armağan ekonomisiyle ödeme çok çeşitli yöntemlerle olabilir, bundan hiçbiri bir diğerinden daha iyi veya daha doğru değildir. Uygulayanların kendilerine uygun olan yöntemi kullanmaları esastır. Sınırsız şekilde yapılabilecek olmakla birlikte belli başlı birkaç yöntem şunlar olabilir:

- Alıcı ne ödeyeceğine tamamen kendisi karar verir.
- Minimum fiyat belirtilir, bunun üstüne çıkıp çıkmamaya alıcı karar verir. (Özellikle sabit masrafı olan işler için uygun bir yöntemdir. Örneğin tesisatçı evinize gelip yeni bir musluk taktığında sizden yol parası ve musluğun maliyeti olan X lirayı isteyip üstüne, emeği ve bilgisi için ne kadar para vereceğiniz kararını size bırakabilir.)
- Önerilen bir miktar olabilir; alıcı bunun altına inebileceği gibi üstüne de çıkabilir. (Tanımlanması ve fiyat biçilmesi kolay olmayan etkinlikler için uygun bir yöntem olabilir. Son zamanlarda atölyelerimizi bu yöntemi kullanarak düzenliyoruz.)
- Benzer şekilde, önerilen bir fiyat aralığı olabilir.
- vs vs.

NEREDE?
Armağan ekonomisi hemen her türlü alışverişte, yani her yerde kullanılabilir. Bununla birlikte birebir ilişki gerektiren ve bunu geliştiren bir uygulama olduğu için alıcı ve satıcının yüz yüze gelebildiği, birbirine dokunabildiği durumlarda daha iyi çalışır; çünkü bu durumda bağ kurmak daha kolay olur.

NE ZAMAN?
Kişiler, firmalar; istedikleri ve hazır hissettikleri an armağan ekonomisine geçebilirler. Geçiş, ani ve topyekün olmak zorunda değildir. Yapılan işin bir bölümünde (belirli ürünlerde veya belirli gün-saatlerde mesela) denemeler yapılabilir. Aynı şekilde "nasıl?" kısmında anlatılan farklı uygulamaların hangisinin daha uygun olduğuna, çalıştığına bakılabilir.

NEDEN?
- Paranın ve "tek fiyat"ın kişiliksizleştirdiği alış-veriş olgusuna "ilişki" boyutunu ve hissiyatı katmak için,
- Mal ve hizmetlere mümkün olan en çok sayıda kişinin ulaşmasını sağlamak için,
- Mal veya hizmeti alan kişi ödemeyi kalbinden koparak yapacağı için iyi duyguların oluşacağı, "eyvah, benden eksildi" hissiyatının oluşmayacağı, dengede kalmayı sağlayacağı için,
- Bizleri kendine yeterlilik ilüzyonundan birbirine ihtiyaç duyan, dayanışan topluluklar oluşturmaya götürdüğü için

KİM?
İsteyen her kişi, firma, armağan ekonomisiyle ilişkilenebilir ve bunu uygulayabilir. Büyük firmalar için bunu uygulamanın daha zor ve kullanışsız olabileceği varsayılabilir, zira her müşteriyle "ilişki" kurmak o kadar kolay olmayacaktır. Ancak yine de müşteriye samimiyetini aktardığı, onunla birebir ilişki kurmayı başardığı takdirde, onlar için bile mümkün olabilir.

Ancak bireyler arasında ve küçük firmalarla olan alışverişlerde bunun uygulanması şüphesiz ki daha kolay ve olasıdır.

-----------------------------------------
Eğer bu veya diğer bir yazım -veya eylemim- bir yerlerinize dokunduysa; sizi mutlu ettiyse, ilham verdiyse, düşündürdüyse, bir şeyler yapmak üzere harekete geçmek için teşvik ettiyse vs. ve buna karşılık olarak bana para veya başka bir armağan iletmek isterseniz: emreertegun@gmail.com

16 Eylül 2014 Salı

EE, İstanbul'dan bildiriyor

Göçebe günler aktifken yediğimi içtiğimi, gezdiğimi gördüğümü, yaptığımı ettiğimi anbean yazmak için bir mecram vardı ve iyi oluyordu. Zira hep söyleye/yazageldiğim üzere yaşamımda olan biteni, değişen hissiyat ve düşüncelerimi burada paylaşmamın bir önemli nedeni başkalarına ilham olmak ve herkesin kendi kalplerinin fısıldadığı yoldan gitmeleri için onları cesaretlendirmekse bir diğeri de sadece kendim için günlük vs. tutmaya üşenen kişiliğim ve bunun sonucunda hayatımda olan onca şeyi kayıt altına alamayışımdı.

Şu sıralarda da bir sürü şey oluyor ve bunları yazmayışım hoşuma gitmediği için biraz gündemimi paylaşmak istedim. Zira gerçekten de içim içime sığmıyor ve gerçekten de akıllarınıza karpuz kabuğu düşürmek istiyorum (benzetmeden dolayı alınmak yok). Gündemimin bir kısmı çok kişisel gerçi ama yazmak istiyorum. Çok sıkıcı olduğumu hissedersem o kısımları silerim ve ruhunuz bile duymaz nasıl olsa.

En günceliyle başlıyorum ve yaklaşık iki saat önce aldığım bir karardan bahsediyorum: Saat 21:00 sularında, 21 gün süreyle şeker orucuna girdiğimi ilan ettim. Resmi olarak yarın başlayacak olan orucum şimdiden başladı aslında. Bunu tetikleyen özel bir neden olmadı aslında. Şekerin çok zararlı olduğunu, her türlü kötü hücreyi beslediğini, büyüttüğünü biliyordum ve aslında bir süredir (özellikle de köydeyken <Köyceğiz-Çandır>) zaten çok aza inmişti şeker tüketimim. Fakat 21 gün hiç ağzıma koymamayı deneyimlemek ve bu süreçte kendimi gözlemlemek istediğimi fark ettim. Bu kararı da kocaman ve çok tatlı bir dilim pastayı hüplettikten hemen sonra aldım. Bakalım neler olacak... Duymayanlar için, herhangi bir alışkanlığı kırmak için 21 gün gerektiği söyleniyor, yazılıp çiziliyor; yazıp çizenin yalancısıyım.

Duyup durduğum ama dün başladığım bir uygulamayla devam ediyorum. Sabahları tuvalet ve yüz yıkama ihtiyaçlarımı giderdikten hemen sonra yazmaya başladım. Uykudan yeni uyanmış zihnimde her ne varsa yazıyorum; o günkü planlar, bir önceki gün yaptıklarım, hissiyatım... Bunun çok faydalı olduğunu çok duydum ama neye faydalı olduğu hakkında da bir fikrim yok ama iyi geleceğine dair bir hissiyatım var. Hem yukarıda bahsettiğim "kendime yazmama" halimi de değiştiren bir alışkanlık, bakalım nasıl etkileri olacak (ya da olacak mı)...

Bu hafta sonu, Armağan Ekonomisi 101 atölyesini canlandırıp buna bir de Armağan Ekonomisi 102'yi ekliyorum ve bununla ilgili de çok heyecanlıyım. Kimler gelecek, nasıl geçecek, nasıl yeni dostluklar, bağlar kurulacak...
---------------------------------
7 ay aradan sonra İstanbul'da olmak çok güzel bu arada. Dostları görmek; kimisiyle çemberleşmek, kimisiyle biralamak, kimisiyle kahvaltı, kimisiyle akşam yemeği derken pek keyifli geçiyor günler. Öğleden sonra ve akşam birileriyle buluşarak geçerken sabahları ve geceleri de önümüzdeki günlerin -ve bir de- atölyenin planlamaları ve yazışmalarıyla geçiyor.

Bu arada bir can arkadaşım henüz yavruladı, bir diğerinin de eli kulağında; böyle güzellikler de sürüp gidiyor.

Bütün bu hengame ve koşturma içinde beni tetikleyen ve üzen tek şey ise buradaki hayata sıkışmış arkadaşlarım (buna üzülmekten kendimi hala alamıyorum, yapacak bir şey yok). Ama hayatından memnun alan azınlığı kastetmiyorum, gerçekten mutlu olanlar ("gerçek mutluluk"un ne olduğu ve ilüzyonlarımızı ayrıca tartışabiliriz tabii) elbette ki devam etsinler de memnun ve mutlu olmayıp da başka hayatlar düşleyen ama o ilk birkaç adımı atamayanlara destek olmak, onları cesaretlendirmek istiyorum. Asıl cesaretin ve zor olanın, kalbin başka şeyler yapmak ve daha sakin bir hayat sürmek isterken bunu sürdürmek olduğunu; yeni bir yola gitmenin o kadar da korkulacak tarafları olmadığını haykırmak istiyorum kendilerine (ürkütmemek için usulca fısıldamakla yetiniyorum). Bu işlerin zorla ve başkasının ittirmesiyle olmayacağının da bilincindeyim tabii ama bu yolu kolaylaştırmak da görevimmiş gibi geliyor, naapiyim...

Yanlış anlaşılmasın, kendi hayat tarzımı dayatmak ve bunun tek doğru yol olduğunu iddia etmek değil niyetim. Herkesin kendi doğru yolu olduğunun ve bunu içlerinde hissedeceklerinin bilincindeyim. Ama üst paragrafta bahsettiğim kişiler zaten bunu hisseden, fark eden fakat türlü nedenle adım atmakta zorlanan dostlarım. Hissedip, fark edip, "bilip" hayata geçirilemeyen hayaller beni pek tetikliyor işte...

Emre Ertegün, İstanbul'dan bildirdi.

Sonradan ekleme: Bir de Krishnamurti okuyorum bugünlerde ki çok iyi geldi, çoook!
-----------------------------------------
Eğer bu veya diğer bir yazım -veya eylemim- bir yerlerinize dokunduysa; sizi mutlu ettiyse, ilham verdiyse, düşündürdüyse, bir şeyler yapmak üzere harekete geçmek için teşvik ettiyse vs. ve buna karşılık olarak bana para veya başka bir armağan iletmek isterseniz: emreertegun@gmail.com

13 Eylül 2014 Cumartesi

"Kolektif Yeni Deneyi" sonrası

Ağustos sonu itibariyle deney bitti ve şimdi ihtiyacım olan paraya farklı şekillerde ulaşma zamanı geldi çattı. Destekçilere göndermiş olduğum son mektupta bunun için muhtelif yolları kullandığımdan ve kullanacağımdan bahsetmiştim. Ve yine bahsetmiştim ki bunlardan bir tanesi de blogdaki yazıların altında yer alacak bir iki cümlelik destek ve armağan çağrısı. Bundan böyle bu yazının ve diğerlerinin altında göreceğiniz çağrı, -içiniz titreştiği takdirde- kalbinizin vermek istediği armağanı vermek üzere sizleri cesaretlendirmeyi hedefleyen bir çağrı. Son dönemde o kadar çok insanla o kadar çok maddi-manevi alışveriş halindeyim ki bu beni "bütün"e çok fazla bağlıyor. Bunu azaltmaya, sönümlendirmeye hiç niyetim yok; bilakis zihnim daha fazla hareketlendirebilmek için ne yapabileceğimle ilgili fikirler üretip duruyor ve kalbimin de desteklediklerini hemen hayata geçirmeye çalışıyorum. İşte şimdi başladığım da bunlardan biri aslında.

Biten deneyle başlatıyor olduğum şeyin arasındaki farkın ne olduğunu düşününce...

Biten deneyde bütünüyle kendimi ortaya koydum ve "İşte ben buyum, bunu bunu yapıyorum, beni ve hayatımı desteklemek isteyenler elimden tutabilir." şeklinde bir çağrı yaptım. Yazıyordum, çiziyordum, inandıklarım doğrultusunda kendimle tutarlı bir hayat yaşamaya çalışıyordum. "Belirli" bir şey yapmıyordum. Üç çocuğun eğitimine destek olmuyor, beş engelli kişi için tekerlekli sandalye almaya çalışmıyordum. Yaptığım şey kendimi ve kendim üzerimden dünyayı keşfetmek, keşfettikçe anlamak, anladıkça "iyileşmek", "şifalanmak" ve bütün bu süreci şeffaf bir şekilde paylaşmaktı ki bu konularda epey adım attım diye düşünüyorum.

Deney bitti diye bütün bunlarda herhangi bir değişiklik olmadı elbette, hala aynı şekilde yaşıyor; gelişmeye, anlamaya çalışıyorum. Bundan sonraki süreçte maddi desteğe ihtiyaç duymaya devam edebilir ya da etmeyebilirim, bilmiyorum. Zira atölyeler ve belki diğer ufak tefek işlerden artık harçlığımı çıkarmaya başlayacağımı hissediyorum ama bunda bir kesinlik yok elbette.

Ama öyle bir kesinlik olsaydı dahi, yukarıda da yazdığım üzere her türlü alışveriş kanalını sonuna kadar açmak niyetindeyim. İhtiyaç fazlamı, içimden geldikçe benzer hayatlar yaşayan arkadaşlarıma, Avrupa'yı bisiklet ve kano ile geçen Rüzgar gibi arkadaşlara, Eşya Kütüphanesi benzeri oluşumlara, surdurulebiliryasam.tv (devam ediyor, el atarsanız harika olur!) gibi kampanyalara aktarmaya devam edeceğim.

Yani diyorum ki herhangi bir yazım, eylemim, davranışım veya sohbetimizden ötürü bana armağan vermek isterseniz, lütfen kendinizi tutmayın. Katkınız ya geçimime yardımcı olacak ya da başka güzelliklere akacak. Yeter ki içinizden gelsin bu katkı, miktarı ve ne olduğu hiç önemli değil.

Bu sefer kendimi herhangi bir taahhüt altına sokmak istemiyorum. Harcamalarımı takip etmeyi, listeler üzerinden gelen-giden parayı mercek altına almayı, her ay daha da az harcamaya çalışmayı, kaç kişiden destek geldiğini takip etmeyi, görev bilinciyle ay başında düzenli mektup yazmayı istemiyorum. Daha akışında bir şey olsun bu. İçimden geldikçe durumu yine paylaşırım, belki yine mektup yazarım vs. ama tamamen kendi yatağında aksın bu sefer su.

Biten deneyle şu an başlayanın bir farkı bir üst paragrafta okuduklarınız, bir diğeriyse karşılığı daha belirli olan şeyler için armağan talep ediyor olmam. Yani size dokunan bir yazım -veya bir eylemim- olduğunda buna karşılık olarak armağan vermeye davet ediyorum sizi.

Geçen aya kadar yapmış olduğum, bundan ne daha çok ne de daha az mantıklı, ne daha güzel ne de daha az güzel. Dünyalar kadar fark da yok aralarında, bunu da biliyorum. Ama önemli nüanslar da yok değil, anlatabildiğimden emin olmasam da... Bakalım neler olacak...

-----------------------------------------
Eğer bu veya diğer bir yazım -veya eylemim- bir yerlerinize dokunduysa; sizi mutlu ettiyse, ilham verdiyse, düşündürdüyse, bir şeyler yapmak üzere harekete geçmek için teşvik ettiyse vs. ve buna karşılık olarak bana para veya başka bir armağan iletmek isterseniz bi' ses verin lütfen: emreertegun@gmail.com

10 Eylül 2014 Çarşamba

Destekçilere mektup vol.12 ---ve son---

31 Ağustos itibariyle deney sona erdi. Geçtiğimiz günlerde destekçilere biri minik bir bilgilendirme, diğeri daha uzun bir mektup olmak üzere iki adet e-posta gönderdim. Aşağıya onları kopyalayacağım. Geçen ay "Son ay, yetişin!" deyince on iki yeni arkadaşım daha ucundan tuttu bu deneyin; ikisi isim paylaşmak istemedi, diğer onu ise: Müge Ayma, Yeşim Şahin, Elif Böcekli, Mahinur Sarıkaya, Filiz Telek, Atakan Doğan, İdil Kışlal, Ramazan Çiftçi, Sevil Durugöl ve Sevim Ergin.

Aynı şekilde, yine son ay olduğu için daha önce destek vermiş olan bazı arkadaşlar son bir kez elimden tuttular, zaten her ay destek olmaya devam edenler ekstraya girdiler, derken aşağıda göreceğiniz -benim için- çok yüksek miktarlara ulaştık ve pek mutlu oldum.

"Peki şimdi ne olacak?"ın cevabını mektupta göreceksiniz de bununla birlikte böyle bir enerji yakalamışken bunu başka "ekstrem"lerin hayatını kolaylaştıracak bir şeye evriltme isteği de dolanıyor aslında içimde. Enerji bulup bunla ilgilenmem zor gibi gerçi ama mesela bir kitle fonlama kampanyası başlatıp inandığı doğrultuda yaşamak isteyen ve bunu gerçekleştirebilmek için gereksinim duyduğu az miktarda paraya ulaşmakta sıkıntı çeken dostlara destek olma isteğim var. Bakarsınız öyle bir şeye de ön ayak olmayı denerim bir ara. Hele bi' İstanbul günleri geçsin de... ((:

Çok uzatmadan mektuplara geçiyorum. Sevgiyle kalın.

sonumtrak mektup ((;

Dostlar!

"Sonumtrak mektup" diye başladım ama galiba bunu kısa kesip asıl "son" mektubu birkaç gün içinde yazacağım. 31 Ağustos itibariyle deney bitti ya, kaç gündür durumu paylaşmak için içim titreşiyor da fırsat bulamıyorum.

Şimdilik sadece aylık sayısal bilgileri paylaşıp kaçıyorum. Sonrasında hem genel değerlendirme yaparım hem de duygu ve düşüncelerimi yazarım. Çok şey var içimde...

Ağustos ayı için yapmış olduğum son çağrı sonrası epey bir teveccüh gördüm ve pek mutlu oldum. 12 yeni kişinin ve toplamda 29 kişinin desteğiyle 1.112 TL ulaştı bana ve aylık harcamam da 343,35 TL'de kalınca 768,65 TL artıda kapamış oldum ayı ve şahane oldu. Tam da içimden geçtiği gibi beni bir süre rahatlatacak bir meblağa ulaştık :))

Bundan sonrasıyla ilgili de bir sürü fikirlerim, şunlarım-bunlarım var ama şimdi işlere yardım etmek üzere gidiyorum. Tiz vakitte tekrar yazacağım.

Sevgiler (ama böyle bayaa çok sevgiler),
Emre

işte bu son mektup (sanırım)

Hey hey!

8 Ekim 2013'te başlayan "deney"imiz 31 Ağustos 2014 itibariyle son buldu ve şimdi kutlama zamanı ((: İçimde 1.200 ayrı ses ve hissiyat var söze gelmeyi bekleyen, nasıl bir sentez çıkacak, hiçbir fikrim yok. Ama bilmeden başlıyorum, çoğu zamanki gibi...

Ve yine çoğu zamanki gibi, sayısal verilerle başlamak yazının akışını kolaylaştırır umuduyla başlıyorum bakalım. Birkaç gün önce Ağustos ayı bilgilerini vermiştim zaten, şimdi genel bilanço ile ilgili kısa bilgiler gelsin: 11 ayda bana verdiğiniz veya gönderdiğiniz para armağanlarının toplamı 6.398 TL'yi, bu ay dahil olan 12 yeni kişiyle birlikte bu işin ucundan tutan toplam kişi sayısı ise 58'i bulmuş.

...

Yazmakta zorlanıyorum, çünkü zihnim fena halde aktif şu anda ve çok fazla şey uçuşuyor. Dün İstanbul'a geldiğim ve bir süre burada olacağım için hep de aktif kalacak; zira koşturma hali daim olacak. Bu mektubu geciktirmek de istemiyorum, aceleye getirmek de; e nasıl olacak... 

Denemeye devam...

Baştan beri bu "şey"e bir isim bulamadım ve bir şekilde "deney" kaldı adı. Tam olarak içime sinmedi aslında hiç ama daha iyisini de bulamadım. Ayrıca "deney" deyip durmakla birlikte parasal ihtiyaçlarımı bayağı bayağı bu şekilde geçirdim 11 ay boyunca, hiç azımsanacak gibi değil. E şimdi kelimeleri ne kadar eğip büksem yeterince teşekkür edebilir miyim? Zor!! Ama gerçekten aşırı şükran doluyum, bunu belirteyim. Çalışma, üretme vs. konular öyle bir çarpılmış durumda ki adamın teki böyle bir taleple çıkınca "ohh biz eşekçi başı mıyız da çalışıyoruz?" düşüncesine sarılınma ihtimali çok yüksek aslında. Birçokları da sarılmıştır gerçi, ona da şüphem yok ama diğer yandan bu kadar destek almak da muhteşem. Parasal desteğin çok ötesinde bir destekten bahsediyorum bu arada ama detaylara girip ne kadar ve ne şekilde desteklendiğimi anlatıp egomu şişirmeyeceğim şimdi. Yalnızca Ömer Murat Ünsal dostumun destek olacağı zamanki yazışmamızda (henüz tanışmıyorduk kendisiyle) yazdığı birkaç cümleyi alıntılayacağım (kendisinden bunun için izin almadım ama benim anlatabileceğimden çok daha iyi anlatmıştı tee o zaman ve çok iyi gelmişti bana, kızmazsın di mi Ömer?): 

"... Tüm sorumluluklardan, yaşın veya sosyal çevrenin gerektirdiklerinden, kültürel tortudan sıyrılıp tek başına, salt varolmanın hazzına, yaşamı duyumsamaya vermişsin belli ki kendini.. tek başına bu bi proje bence.. yaşam süresine yayılması makbul olan.. yani gidip dünyanın uzak köşelerininde soyu tükenmekte olan maymunların fotoğraflarını çekmen veya antartikayı yürüyerek katetmen veya bi başka işe imza atman gerekmiyor."

Tüm hayatım; kolay tanımlanabilir olmayan, ele avuca sığmayan, formatsız bir proje gibi bir şey gerçekten de ve şekli şemali olmayan bir "şey"e böylesine destek almak harika hissettirdi hep, çok güzel bir şekilde sonlandığı şu günlerde hala da fazlasıyla hissettiriyor!

Bu arada geçtiğimiz ay "bitiriyorum" dedim ve birkaç kişiden bayağı ciddi karşı çıkış gördüm ve yine mutluluktan havalara uçup durdum. Şimdi listeden sıradan bakıyorum da otomatik ödemesini bir süre iptal etmek istemediğini söyleyen İstem; deneyi bitirmemem gerektiğini tekrar tekrar söyleyen ve bunda ısrar eden Betül; "o iş öyle olmaz, biz desteklemeye devam etmek istiyoruz" diyen Murat, Uygar ve şu anda atladığımı sandığım birkaç kişi daha... Yine gerek destekleyenlerden gerek dışarıdan "Eee, şimdi nasıl olacak peki?" sorusunu soran, meraklanan ve benim için endişelenen dostlar... Pofff! Çok zenginim, çok! Tam burada yine izin almadan bu sefer de Uygar'ın geçen ayki mektubundan bir alıntı yapacaktım ama her cümle öylesine güzel ki alıntı yapmayı beceremedim, tamamını paylaşmam lazım. Defalarca okudum da doyamadım hala, nasıl da güzel yazmış. Epey bir gözümü yaşarttı kendisi. Bütün bunlar bir kitaba dönerse eğer ve izni olursa kesinlikle hepsini alıntılayacağım.

Ama Uygar'a, Murat'a ve diğerlerine söylediğimi buradan da yazmakta bir sakınca görmüyorum. Ben her zaman her türlü armağanlaşmaya açık kalmak, tüm kanalları açık tutmak istiyorum. Dolayısıyla ne bugün ne de beş yıl sonra bana para veya başka herhangi bir armağan vermek isteyenleri reddederim. Fazla geliyorsa, ihtiyacım yoksa dolaşıma sokarım, ben de başkasına armağan ediveririm, olur biter. Yapmadığım şey de değil nihayetinde ((: Aldıkça daha çok vermeye, verdikçe daha çok almaya başladığımı görüyorum sürekli. Bunu niye durdurayım ki... Velhasıl içinizden geliyorsa durmayınız efen'im. Deneyi bitirmek demek alışverişimizi kesmek demek değil. Ama harcamalarımı takip etmek, kendimle yarışarak her ay daha az harcamaya çalışmak, "bu ay kaç kişi destekledi" sorusunun peşinde koşmak istemiyorum; hepsi bu aslında.

"Eee, şimdi nasıl olacak peki?" sorusunun cevabına gelince... Geçen gün yazdığım üzere bu ay ciddi bir fazla verdim zaten ki o fazla, yaklaşık olarak iki aylık harcamama tekabül ediyor. Bununla kalmadı, ben rakamları paylaştıktan sonra para vermeye, göndermeye devam eden dostlar oldu; bununla da kalmadı, "şimdi paraya ihtiyacın olur senin" diyen babamdan yıllar sonra ilk kez para aldım; yine bitmedi, düzeltisini yapmış olduğum kitabın aylar sonra ancak basıldığını ve parasını (çok bir şey değil gerçi ama yine yaklaşık bir aylık harcamam) bugünlerde alacağımı, tam da deneyin bitişinden iki gün sonra öğrendim. Yani diyorum ki ben akışa ve hayata güvendikçe ve hissettiğim doğrultuda yaşamaya devam ettikçe hayat beni ödüllendiriyor zaten. O kadar rahatım ki bu konuda, anlatamam. ((:

Ayrıca zaman zaman gerçekleştireceğim(iz) atölyelerden, -mümkünse daha düzenli bir şekilde- düzelti işlerinden, belki yine mini yürüyüş rehberliği vs.den harçlığımın bir kısmını, belki de tamamını çıkarabileceğimi umuyorum. Bununla birlikte geçen ay "aklımda bir şey var ama daha sonra haber edeyim" dediğim bir şey daha var ki o da blogda her yazının altında yer alacak bir çeşit destek çağrısı. Yabancı bir blogda görmüştüm de aklımda kalmıştı ne zamandır. Tam kurgulamadım henüz ama birkaç gün içinde görürsünüz sanıyorum. "Deney"den farkı ise şu olacak: Şimdiye kadar "doğrudan yaşamımı", Murat'ın deyimiyle "projemi" desteklemeye davet etmiştim insanları; şimdi ise, yazıyı beğenenleri buna karşılık olarak armağan vermeye davet edeceğim. Böyle yazınca pek anlaşılır olmadığının farkındayım ama sanırım birkaç gün içinde yapacağım zaten bunu, görürsünüz. Zaten çok geç oldu (an itibariyle 01:31) ve çok yoğun bir gündü. Devam etmekte zorlanıyorum şu anda.

Ne kadar yazsam yetmeyecek ama çok da uzattım zaten. Tam olarak içime sinmeyen bu son mektubu göndereceğim birazdan. Gerçi konu kısmında görmüş olduğunuz "sanırım"a sığınarak sizlere tekrar yazmaya kalkarsam da şaşırmayın ve benden sıkılmayın, olur mu?

Sağlıcakla kalın, şükran da şükran...

-----------------------------------------
Eğer bu veya diğer bir yazım -veya eylemim- bir yerlerinize dokunduysa; sizi mutlu ettiyse, ilham verdiyse, düşündürdüyse, bir şeyler yapmak üzere harekete geçmek için teşvik ettiyse vs. ve buna karşılık olarak bana para veya başka bir armağan iletmek isterseniz bi' ses verin lütfen: emreertegun@gmail.com