Sayfalar

11 Ocak 2016 Pazartesi

Güneşe bakarken...

İki önceki yazıda (okumadıysanız eğer, önce ona giderseniz harika olur: bir anda!) bahsettiğim "Karanlık gibi aydınlık da beni kör edebilir"den, "Bazı hayaller o kadar güzeldir ki insanın yaşamını mahvedebilir."den devam edeceğim.

Orada da yazdığım üzere, hayalimdeki dünya öyle bir parlıyor ki bazen gözlerim fena halde kamaşıyor. Oraya saplanıp kaldığım, gözüm başka bir şey görmez hale geldiği takdirde kör olmak işten değil. Bu hayalleri neden hemen şimdi-bugün yaşamadığıma dertlenip yaşamımı mahvetmek de öyle... Bu saplanmayı ara ara yaşıyor ama neyse ki fark edip kendimi çıkarıyorum.

- Bunun en canlı örneğini para konusunda yaşıyorum. Hayal ettiğim dünyada paraya gerek ve ihtiyaç yok, herkes armağanlarıyla yaşıyor ve topluluk(lar) olarak dayanışarak tüm ihtiyaçlarımızı karşılıyoruz. Herkes sunabildiği katkıyı sunarken, asgari ihtiyaçlarına zorlanmadan erişiyor. Bundan bir adım öncesine kadar ise, yani daha epey bir süre için, paranın varlığına ihtiyacımız olduğunu ve onu güzel şekillerde kullanabileceğimizi düşünüyorum. Bu blog okuyucularının bildiği üzere paraya karşı düşman olmak bir yana, onu seviyorum bile (bkz. ben parayı seviyorum abi). Kendisiyle kavgalı değilim, o ideal dünyayı oluşturana kadar ondan harika bir müttefik olabileceğini düşünüyorum.

Peki ben bu konuda ne istiyor, nasıl hissediyorum? "O gün" gelene kadar para enerjisini hep birlikte güzel şekillerde kullanıyor olmayı istiyor lakin ona ulaşmak için fazladan çaba sarf etmek zorunda olmayı istemiyorum. (Tabii ki sadece kendim için değil, herkes için!) Olumlu bir cümleye çevirirsem, aksini, yani ihtiyacım olan az miktarda paraya kolayca erişmeyi, böylece yeni dünyayı hayal etme ve kurma yoluna taşları dertsiz-tasasız bir şekilde koymayı istiyorum (Kamyar Houbakht hocama biri tercüme etsin bunu. :) Olumsuz bir cümleyi olumluya çevirmeyi ondan öğrendim zira.).

Yani para diye bir şey var olduğu sürece, benim için "aydınlık"; buna kolayca ulaşmayı, armağanlarımı ortaya serdiğimde ihtiyacım olana kolayca ulaşmayı temsil ediyor. İşte bunu o kadar kuvvetli istiyorum ki gözüm kör olabiliyor. Para kazanmak için fazladan bir şey yapmadığımız bir dünyayı o kadar hasretle düşlüyorum ki buna ulaşmadığımızı gördüğümde bundan çok rahatsız olabiliyorum. Sonra gelsin körlük!

Ama şükür ki hatırlıyorum bunun bir süreç olduğunu, şu anda bu ideal dünyada yaşamadığımızı ve bazen bunun için fazladan bir çaba sarf etmem gerektiğinde dünyanın sonu olmadığını...

Anlatabiliyor muyum acaba...

- Petrol ve petrol ürünlerinin tüketimi konusunda da mesela... İstiyorum ki kendine büyük oranda yeten, mümkün mertebe ekolojik ürünler üreten/kullanan topluluklar oluşturalım. Ortalıkta plastik sandalyeler, muşambalar, hayatım(ız)da motorlu araçlarla sürekli oraya buraya gitmeler vs. olmasın. Sonra bulunduğum eve bir bakıyorum, bu kadar dikkatli olmamıza rağmen petrol türevleri her yerde. Bir bakıyorum yaşantıma; sıkça yollardayım, seyahat halindeyim, fosur fosur salıyorum karbonları.

Yine aynı mesele: Hayalimdeki aydınlığa bakıp kaldığımda ve gözüm başka bir şey görmediğinde, fena oluyorum, darlanıyor, sıkışıyorum. Hemen "orada" yaşamak istiyorum. Neyse ki yine hatırlıyorum bunun bir yolculuk olduğunu, "oraya" giden yolun başında olduğumu, "böyle bir dünyaya" doğduğum için suçluluk duymam gerekmediğini ve zaten elimden geleni yaptığımı... Yaptığım seyahatlerin karbon ayak izimi artırırken bir sürü güzelliğe hizmet ettiğini; -özellikle uzun ömürlü- plastik ürünlerin aslında hayatımı ne kadar ucuza kolaylaştırdığını... Sonra derin bir nefes alıyorum, bu konulara bir sonraki takılmama kadar ((:

- Veya ne bileyim, modern tıp meselesi! Buna kendimden değil de Doğukan'dan örnek vericem. Tanıyanlar bilir, pek güzel bir insandır, bir süredir emekli ve yollardadır ben gibi. Zaten bir sürü konuda ben gibidir kendisi, ya da ben o gibiyim. Neyse, geçenlerde dert yanmış facebook'ta "Çok çaresiz kalınca eninde sonunda beğenmediğim 'modern tıbba' gebe kalmaktan çok mutsuzum" diye; iletisi şu soruyla bitiyor: "Bu kadar sancılı mı olmalı bir dönüşüm?"

Aynı mesele işte. O da ben gibi, istiyor ki hemen her şey hallolsun, hayallerimiz hemen bugün gerçekleşsin; modern tıp hayatımızdan çıksın, şudur-budur... O kadar istiyor ki dönüşümü hemen yaşamayı, -bu örnekte mesela- modern tıptan tümden kopmayı. Oysaki, birincisi, bunun hemen olması şart midur? Bir süre daha, en azından mücbir durumlarda modern tıbba gebe kalsak ne olur? İkincisi, hatta, bunun olması gerçekten şart midur? İletinin altına bir arkadaşı yorum yazmış ve demiş ki "Modern dünyada yaşıyoruz, modern hastalıklarla boğuşuyoruz, modern dünyanın belki de en faydalı tarafı olan tıptan faydalanmamak neden?" "Belki de en faydalı tarafı" olduğundan emin değilim ama yaklaşım bence çok güzel. Beni de bu konuda farklı şekilde düşünmeye sevk etti.

Ehh, durumlar böyle; örnekler her alanda, her konu başlığında çoğaltılabilir. Aydınlık iyi, güzel, hoş ama ona çok fazla bakıp gözümü kör etmemin, şahane hayallerimin beni sıkmasının bir alemi yok. Güneşe çıplak gözle bakmanın da öyle... Güneş gözlüğü şart!

Bunları unutma Emre, bunları unutma, bunları unutma...

-----------------------------------------

Blog yazarının notu:

Bildiğin -ya da bilmediğin- üzere 2012 Temmuz'undan bu yana, bilerek ve isteyerek çalışmıyorum. Yani klasik anlamda "çalışmak"tan bahsediyorum tabii. Zira aslında hiç olmadığım kadar üretim halindeyim, ayrıca -yeri gelmişken- son derece keyifli ve afiyetteyim. Bu üretim sürecinde ortaya çıkan şeylerin çoğu bugünün piyasasında "para eden" şeyler değil ama bu, onların kıymetini azaltmıyor, içim ferah. Kendim ve diğerleri için daha güzel bir yaşam düşü, bu konuya kafa ve kalp yorma, yazıp çizme, bi'takım uygulamalar yapma ve buna kendini adama ne zaman para etmiş ki... 

Yok yok, katiyen şikayetçi değilim bu durumdan, hatta bunun için ayrıca şükran doluyum. Cidden! Hayatımı sürdürürken az miktarda da olsa (ayda birkaç yüz tl) paraya gereksinim duyuyorum ve yaptıklarım, bu parayı çoğu zaman "doğrudan" getirmiyor. Hep bi'takım dolambaçlı yollar... Neyse ki bu yolları da seviyorum. ((: 

Diyeceğim o ki eğer yukarıdaki veya diğer bir yazım -veya belki de bir eylemim- bir yerlerine dokunduysa; seni mutlu ettiyse, düşündürdüyse, sana ilham verdiyse ve içinde benim için bir şeyler yapmak üzere harekete geçme isteği duymana yol açtıysa, bunun sonucunda da bana para veya başka bir armağan iletmek istersen: emreertegun@gmail.com adresinden bana ulaşır mısın?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yazıyla ilgili yorum yapmak için...